Dünya büyük bir hızla değişiyor. Teknoloji gelişiyor, şehirler büyüyor, yaşam tarzımız dönüşüyor… Ama bu değişim, ne yazık ki beraberinde getirdiği olumsuzluklarla bedenimizi hasta ediyor.

 

Son 50 yılda yaşanan bu baş döndürücü dönüşüme insan bedeni ayak uydurmakta zorlanıyor.
Temiz, doğal ve besleyici gıdaya ulaşmak her geçen gün daha da güçleşiyor. Tarımda bilinçsizce kullanılan kimyasal ilaçlar, sebze ve meyvelerde toksik kalıntılar bırakıyor. Artan nüfusun protein ihtiyacını karşılamak için et, tavuk, süt ve yumurta gibi ürünler doğallıktan uzak, endüstriyel yöntemlerle üretiliyor.

Evde yemek yapmadıysak dışarıda sağlıklı bir seçenek bulmak zor; bulsak bile çoğu zaman pahalı. Uygun fiyatlı, lezzetli ve ulaşılabilir olduğu için fast food gibi işlenmiş gıdalar tercih ediliyor.
Daha çocuk yaşlardan itibaren şeker ve unlu gıdalarla büyüyoruz; vücudumuzun enerji kaynağı olması gereken besinler yerine, onu zorlayan ve yoran yiyeceklerle besleniyoruz.

Modern yaşamın stresi ise hepimizin ortak problemi. Sürekli ayakta kalma hali, zihin yorgunluğu ve bitmeyen talepler, bedenimizi 24 saat “savaş ya da kaç” moduna sokuyor. Kortizol düzeyimiz kronik olarak yüksek. Vücudumuz gevşeyemiyor, sinir sistemi dinlenemiyor. Uykumuz kalitesiz, derin uykuya geçemiyoruz. Sabahları dinlenmiş değil, tükenmiş uyanıyoruz.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi, çevresel toksinlere maruz kalıyoruz; elektromanyetik kirlilikten ağır metallere, hava kirliliğinden içme suyuna kadar her şey bedenimizi zorluyor.
Ve bu “uyumsuz çevreye” karşı vücudumuzun geliştirdiği tek savunma mekanizması: genetik adaptasyon. Ancak bu adaptasyon, beraberinde otoimmün hastalıklar, kanser ve diğer kronik rahatsızlıkları da getiriyor.

Bugün geldiğimiz noktada kronik hastalıklar bir “epidemi” gibi yayılıyor. Ama elimizdeki tedavi seçeneklerinin çoğu hâlâ sadece semptom baskılamaya odaklı.
İlaçlar geçici rahatlama sağlıyor ama hastalığın kökenine inmediği için gerçek bir şifa sunamıyor.

Oysa ben inanıyorum ki, bu süreci tersine çevirmek mümkün.
Ama bunun için yalnızca ilaçlara değil, daha derin bir bakış açısına ihtiyacımız var.

Gerçek çözüm, hastalığın nedenine bütüncül bir yaklaşımla bakabilmekte yatıyor.

Toplum olarak daha bilinçli olmalı, doğruları görmek için cesur olmalıyız.
Bizi hasta eden sebepleri fark etmeli ve geç kalmadan önlem almalıyız.
Kronik hastalıkların tedavisi, hastalık geliştikten sonra değil; hastalık oluşmadan önce başlamalıdır.
Ve bu yaklaşım artık bir bireysel çaba değil, bir devlet politikası haline gelmelidir.


Misyonumuz, kronik hastalıklara karşı halkı bilinçlendirmek, Bütüncül Tıp yaklaşımıyla tanı koymak, hastalıkların kökenindeki gerçek sebepleri bulmak ve yan etkisiz, doğal yöntemlerle insanların kalıcı sağlığa ulaşmasını sağlamaktır.
Çünkü biz, insanın yalnızca bedenine değil, tüm varlığına şifa sunmak için buradayız.