Romatizmal Hastalıklarda Bütüncül Tedavi Yaklaşımı

 

Sadece Ağrıyı Değil, Kök Nedeni Hedefleyin!!

Romatizmal hastalıklarla mücadele eden pek çok kişi, özellikle soğuk ve yağışlı havalarda ağrılarının belirgin şekilde arttığını, sabahları yataktan kalkarken adeta taş kesilmiş gibi hissettiklerini dile getirir. Eklem ağrısı, tutukluk, yorgunluk… Tüm bu belirtiler sadece bedeni değil, yaşam kalitesini de ciddi şekilde etkiler. Oysa romatizma gibi kronik enflamatuar hastalıklar, doğru yaklaşımla kontrol altına alınabilir ve hatta hastanın yaşamında köklü bir dönüşüm sağlanabilir.

Bütüncül tıp tam da bu noktada devreye giriyor.

Konvansiyonel Tedavinin Sınırları

Romatizmal hastalıkların (örneğin romatoid artrit, ankilozan spondilit, lupus vb.) tedavisinde tıp genellikle kortizon veya bağışıklık baskılayıcı ilaçlar (metotreksat, biyolojik ajanlar gibi) reçete eder. Bu ilaçlar, yangıyı bastırmada ve bağışıklık sisteminin eklemlere saldırısını yavaşlatmada oldukça etkilidir. Akut alevlenmelerde kortizon yapmak adeta “yangın söndürücü” görevi görür; bağışıklık baskılayıcılar ise uzun vadede eklem hasarını azaltabilir. Ancak ne yazık ki bu tedavilerin etkileri sınırlıdır.

Şimdi, romatizmal hastalıklarda  şikayetleri artırabilen kök etkenlere tek tek bakalım. Bunların her biri, bütüncül tıp yaklaşımında hedef alınması gereken alanlardır:

Bağırsak Geçirgenliği ve Mikrobiyota

(Sızdıran Bağırsak & SIBO)

Tüm hastalıklar bağırsakta başlar” sözü boşuna söylenmemiş. Bağırsaklarımız, dış dünya ile iç ortamımız arasında kritik bir bariyerdir. Sağlıklı bir bağırsak, besinlerin faydalı kısımlarını içeri alırken, zararlı maddelerin ve tam sindirilmemiş parçacıkların kana geçişini engeller. Ancak bazı durumlarda bu bariyer adeta bir süzgece dönüşür – halk arasındaki tabiriyle “sızdıran bağırsak” ortaya çıkar. Bağırsak geçirgenliğinin artması (geçirgen bağırsak sendromu), toksinlerin ve uygunsuz moleküllerin kana sızmasına yol açarak bağışıklık sistemini alarma geçirir. Sonuç? Sürekli tetikte ve agresif bir bağışıklık sistemi, en sonunda kendi dokularına da saldırmaya başlayabilir.

Bağırsak sağlığını bozan önemli problemlerden biri de SIBO (ince bağırsakta bakteri aşırı çoğalması). Normalde kalın bağırsakta bulunması gereken bakterilerin ince bağırsakta fazla miktarda bulunması, gaz, şişkinlik, hazımsızlık gibi sindirim sorunlarının ötesinde, bağırsak duvarına zarar verip iltihabi süreçleri tetikleyebilir. Romatoid artritli hastaların %30-40 gibi yüksek bir oranında SIBO tespit edildiğini ve SIBO varlığının hastalığın aktivitesini artırdığını gösteren çalışmalar mevcut​

Yani romatizma ile uğraşırken bağırsak mikrobiyotasını göz ardı etmek, resmin büyük bir parçasını kaçırmak anlamına geliyor.

Bağırsak mikropları demişken; vücudumuzdaki yararlı bakterilerin azalması ve zararlı türlerin artması (disbiyozis), doğrudan doğruya bağışıklık sistemi ile etkileşimde. Hatta yakın zamanda keşfedilen bazı spesifik bakteri türlerinin, romatoid artrit benzeri otoimmün tepkileri tetikleyebildiği ortaya çıktı​

 

Gıda İntoleransları: Gluten ve Süt Ürünleri

Yediklerimiz, romatizmal hastalıkların seyrini belirleyen en önemli çevresel faktörlerden biri. Özellikle gluten (buğday, arpa, çavdar gibi tahıllarda bulunan protein) ve süt ürünleri, birçok romatizma hastasında inflamasyonu körükleyebilen gıdalar olarak öne çıkar. Bunun sebebi, bu gıdalara karşı gelişebilen gıda intoleransları veya duyarlılık reaksiyonlarıdır.

Gluten, herkes için zararlı bir protein olmasa da bazı bünyelerde bağırsak geçirgenliğini artırarak otoimmün süreçleri tetikleyebilir. Çölyak hastalığı gibi durumlarda glutenin net olarak bağışıklık tepkisini tetiklediğini biliyoruz. Ancak çölyak olmayan bireylerde de glutenin benzer bir mekanizmayla sorun yaratabileceğine dair veriler var​.

Örneğin 2021’de yayımlanan bir çalışmada, konvansiyonel ilaçlara yanıt vermeyen RA hastaları glutensiz diyete alınmış ve hepsinde değişen derecelerde semptom iyileşmesi gözlemlenmiştir​

Gluteni hayatından çıkaran bazı hastalar, eklem ağrılarının ve sabah tutukluklarının azaldığını belirtmektedir.

Benzer şekilde, süt ve süt ürünleri (inek sütü, peynir, yoğurt vs.) de romatizma üzerinde çift yönlü etkilere sahip olabilir. Fermente süt ürünleri (yoğurt, kefir) probiyotik etkisiyle yararlı olsa da, birçok kişi için süt proteinleri (özellikle kazein) bir iltihap tetikleyicisi olabilir. Bazı araştırmalarda romatizma hastalarının kanında süt proteinlerine (ve hatta yumurta proteinine) karşı normalden fazla antikor bulunduğu görülmüştür​.

Elbette herkesin gıda toleransı farklıdır. Kimi romatizma hastası sütü problem yaşamadan tüketebilirken, kiminde bir bardak süt ertesi gün eklem ağrısını artırabilir. Bütüncül yaklaşımda genellikle bir eliminasyon diyeti uygulanır: Gluten, süt, mısır, soya, işlenmiş şeker gibi yaygın inflamatuar gıdalar bir süreliğine diyetten çıkarılır ve hastanın semptomlarındaki değişim gözlemlenir. Ardından gıdalar tek tek geri eklenerek hangilerinin tetikleyici olduğu saptanır. Bu sayede kişiye özel bir anti-inflamatuar beslenme planı oluşturulur. Kışın artan ağrılarınız belki de yılbaşı tatilinde yediğiniz kurabiyelerdeki gluten veya sıcak çikolatanızdaki sütten etkileniyor olabilir – denemeden bilemezsiniz!

Toksin Yükü ve Çevresel Faktörler

Vücudumuz her gün hava, su, yiyecekler ve temas ettiğimiz maddeler yoluyla çeşitli toksinlere maruz kalıyor. Sağlıklı bir beden, karaciğer ve böbrekler başta olmak üzere detoksifikasyon sistemleri sayesinde bu yabancı maddeleri temizler. Ancak ağır metal birikimi (örneğin kurşun, kadmiyum, cıva), pestisitler, endüstriyel kimyasallar ve hatta vücuttaki kronik enfeksiyonların toksinleri, zamanla bağışıklık sistemini olağan dışı tepkilere sürükleyebilir.

Romatizmal hastalıklarda çevresel toksinlerin rolü üzerine yapılan çalışmalar oldukça ilginç sonuçlar veriyor. Örneğin, kan ve idrar analizlerinde romatoid artritli hastaların sağlıklı kontrollere kıyasla daha yüksek düzeylerde kurşun ve kadmiyum gibi ağır metallere sahip olduğu gösterilmiştir​

Hatta bu metallerin seviyeleri, hastalığın aktivite derecesiyle paralellik gösterme eğilimindedir​

Yani vücutta ne kadar çok toksik metal birikmişse, eklemlerdeki iltihap da o kadar şiddetli olabilmektedir. Ayrıca ağır metallerin D vitamini hormonunun metabolizmasını bozduğu ve D vitamini eksikliğine yol açabildiği de saptanmıştır​

D vitamini eksikliğinin zaten romatizma hastalarında yaygın olduğunu düşünürsek, toksin yükü bu açıdan da dolaylı bir zarar verebilir.

Sadece metaller değil, sigara dumanı, hava kirliliği, plastiklerdeki kimyasallar (ftalatlar, BPA gibi) da bağışıklık sistemini kışkırtarak otoimmün hastalıklara zemin hazırlar. Örneğin sigara içenlerde romatoid artrit riskinin belirgin şekilde arttığı bilinmektedir. Silika tozu maruziyeti (örneğin madencilik, inşaat işlerinde) de RA riskini artıran bir faktördür. Bu toksik etkiler, vücutta sürekli bir oksidatif stres ve iltihap hali yaratır; neticede genetik yatkınlığı olan kişilerde romatizma tetiklenebilir veya mevcut hastalık alevlenebilir.

Bütüncül tıp, “toksin yükünü azaltmayı” tedavinin ana hedeflerinden biri olarak görür. Kış aylarında kapalı ortamlarda daha çok vakit geçirirken maruz kaldığımız ev içi toksinleri (örneğin temizlik ürünleri, küf mantarları, oda spreyleri) bile azaltmak semptomlarınızı hafifletebilir. Unutmayın, vücudumuz bir fıçı gibidir; toksinler de bu fıçıyı dolduran damlalardır. Taşma noktasına gelmiş bir fıçıda, ufacık bir damla (örneğin soğuk havanın tetiklemesi) bile taşmaya yani alevlenmeye yol açar. Oysa fıçıyı boşaltmaya başlarsak (toksinleri azaltırsak), birkaç damla daha eklenmesi bizi taşırmaz.

Stres ve Uyku Düzeni

Zihin-beden bağlantısı, romatizmal hastalıklarda asla göz ardı edilmemesi gereken bir noktadır. Kronik stres altında olduğunuzda veya düzgün uyuyamadığınızda, vücudunuzun iyileşme kapasitesi ciddi şekilde düşer. Stres anında salgıladığımız kortizol ve adrenalin gibi hormonlar kısa vadede faydalı olsa da uzun vadede bağışıklık dengesini bozar. Özellikle uzun süreli duygusal stres, vücutta sürekli bir alarm hali yaratarak inflamasyonu ve ağrıyı artırabilir. Araştırmalar, yoğun stres yaşayan romatoid artrit hastalarında daha sık alevlenme ve ağrı artışı olduğunu gösteriyor​

Hatta büyük travmatik yaşam olaylarının, ileride romatizmal hastalık gelişme riskini yükselttiğine dair veriler var​

Uyku ise vücudun tamir ve yenilenme zamanıdır. Gece uykusunda, özellikle derin uyku evrelerinde, bağışıklık sistemi kendini düzenler, inflamasyonu kontrol altına alan hormonlar salınır, dokular yenilenir. Romatizma hastalarında ne yazık ki uyku problemleri çok yaygındır – ağrıdan dolayı uyuyamama, sabah yorgun uyanma gibi şikayetler sıkça duyulur. Yapılan çalışmalar, romatoid artritli bireylerin yaklaşık %70’inin uyku kalitesinde bozukluk yaşadığını, sık sık uyanma veya uykuya dalamama gibi sorunlar bildirdiğini ortaya koymaktadır​

Üstelik uyku sorunu yaşandıkça ağrı algısı yükselmekte, ağrılar arttıkça da uyku daha da kötüleşmektedir – böyle bir kısır döngü oluşabilir. Kış aylarında günlerin kısalmasıyla melatonin ritmimizin şaşması da cabası.

Bütüncül yaklaşım, stres yönetimi ve uyku düzenini sağlıklı hale getirmeyi romatizma tedavisinin temel ayaklarından biri sayar. Zira kişi sakin, huzurlu ve dinlenmiş olduğunda hem ilaçlara yanıtı daha iyi olur hem de doğal iyileşme güçleri ortaya çıkar. Stresin azaltılmasıyla iltihap belirteçlerinin düştüğü, ağrı eşiğinin yükseldiği bilimsel olarak da gösterilmiştir. Keza kaliteli uyku alan romatizma hastalarının, uyku sorunu yaşayanlara göre daha az sabah tutukluğu ve gün içinde daha az ağrı bildirdiği gözlemlenmiştir.

Vitamin ve Mineral Eksiklikleri

Vücudumuzun yakıtı diyebileceğimiz vitaminler ve mineraller, bağışıklık sisteminden kemik sağlığına kadar her alanda rol oynar. Romatizmal hastalıklarda bazı vitamin ve mineral eksiklikleri sıklıkla görülür ve bunlar hastalığın seyrini etkileyebilir. Özellikle kış aylarında güneşin azlığıyla belirginleşen D vitamini eksikliği, romatoid artrit başta olmak üzere bir dizi otoimmün hastalıkta yaygındır. Çalışmalar, RA hastalarının büyük bir kısmının D vitamini düzeylerinin düşük olduğunu ve D vitamini eksikliği olanların hastalık aktivitesinin daha yüksek seyrettiğini göstermiştir​

D vitamini güçlü bir immün düzenleyici ve doğal bir anti-enflamatuardır; eksik olduğunda hem bağışıklık sistemi gereğinden fazla agresif hale gelebilir hem de kas-iskelet sisteminde yaygın ağrılar görülebilir​

Bu nedenle romatizma ile mücadelede D vitamini seviyelerini optimum aralığa getirmek çok önemlidir.

Bunun yanı sıra B12 vitamini eksikliği (özellikle otoimmün gastrit ya da uzun süre metotreksat kullanan hastalarda görülebilir), folik asit eksikliği (yine metotreksat nedeniyle olabilir), demir eksikliği anemisi (kronik hastalık anemisi veya bağırsak emilim bozukluğuna bağlı), magnezyum ve çinko eksiklikleri de romatizma hastalarında sık rastlanan durumlardır. Örneğin magnezyum eksikliği kas kramplarını artırabilir, uyku kalitesini bozabilir; çinko eksikliği bağışıklık fonksiyonlarını zayıflatabilir.

Kışın beslenmeyle daha az taze sebze-meyve tüketmek de antioksidan vitaminlerin (C, E vitamini gibi) alımını azaltabilir, bu da serbest radikallerin birikmesine yol açarak iltihap sürecini destekleyebilir.

Bütüncül tıp yaklaşımında, her hastanın vitamin-mineral profili değerlendirilir ve eksikler tamamlanır. Böylece vücut, ihtiyaç duyduğu “malzemelere” kavuşarak tamir mekanizmalarını düzgün çalıştırabilir. Örneğin D vitamini takviyesi yapılan RA hastalarında, takviye almayanlara göre ağrı skorlarının ve sabah tutukluk süresinin azaldığı bazı çalışmalarda bildirilmiştir. Benzer şekilde omega-3 gibi esansiyel yağ asitleriyle takviye, iltihaplı hastalıklarda ek faydalar sağlayabilir (omega-3 aslında bir vitamin olmasa da anti-inflamatuar etkisi nedeniyle anmaya değer).

Tüm bu saydığımız faktörler – bağırsak sağlığı, besin intoleransları, toksin yükü, stres, uyku ve vitamin eksikleri – bir araya gelerek sizin romatizma tablonuzu şekillendiriyor olabilir. O halde tedavi de tüm bu alanları kapsayacak şekilde planlanmalı. Gelin şimdi, bütüncül tıp yaklaşımıyla bu kök nedenlere yönelik neler yapılabilir, adım adım inceleyelim.

 

Tedavi Yaklaşımım Nasıl Oluyor?

Klinik pratiğimde, romatizmal hastalıkları sadece ilaçla değil, vücudun kendini yeniden onarmasına yardımcı olacak bütüncül bir planla tedavi ediyorum.

Bütüncül tedavide amaç, vücudun dengesini yeniden kurmak ve hastalığı tetikleyen unsurları ortadan kaldırmaktır. Bu, kişiye özel bir planlama gerektirir, ancak genel hatlarıyla aşağıdaki adımlar öne çıkar:

  • Anti-enflamatuar Beslenme: İltihabı körüklediği bilinen gıdaların (gluten, süt ürünleri, işlenmiş şeker, aşırı kırmızı et, trans yağlar gibi) azaltılması veya elimine edilmesi ilk hedeftir. Yerine, Akdeniz tipi diyetten ilham alan bol sebze-meyve, zeytinyağı, omega-3’ten zengin balık, ceviz, keten tohumu, antioksidan kaynağı baharatlar (zerdeçal, zencefil gibi) konulur. Kişiden kişiye değişebilse de genelde glutensiz ve süt ürünsüz bir deneme diyeti, eklem şikayetlerinde belirgin azalma sağlayabilir. Örneğin gluten çıkarıldığında birkaç hafta içinde enerjisi artan, eklem sertlikleri azalan çok sayıda hasta deneyimi vardır. Tabii ki en doğrusu, bir beslenme uzmanı veya doktor kontrolünde eliminasyon diyeti yaparak size dokunan gıdaları tespit etmektir. Unutmayın: Bağırsaklarımız her gün dışarıdan yüklenenlerle uğraşıyor; onlara dinlenme fırsatı vermek, yangını körükleyen gıdalardan uzak durmak, iltihabın sönmesine büyük katkı sağlar.

  • Bağırsak Florasının Düzeltilmesi: Eğer SIBO veya disbiyozis tespit edildiyse, bunu düzeltmek çok kritiktir. Bazen basitçe probiyotik takviyesi ve liften zengin beslenme ile bağırsak florası dengelenebilir. Bazı durumlarda ise SIBO’yu tedavi etmek için bağırsaktaki zararlı bakterileri azaltan antibiyotikler veya bitkisel antimikrobiyaller kullanmak gerekebilir. “Sızdıran bağırsak” için de tedavi stratejileri mevcuttur: Glutamin, çinko, omega-3, D vitamini, kemik suyu gibi destekler bağırsak duvarını onarmaya yardımcı olabilir. Ayrıca bağırsak astarını tahriş eden alkol, kafein, işlem görmüş gıdalar gibi unsurlardan uzak durup fermente gıdalar (lahana turşusu, ev yapımı yoğurt) tüketmek faydalıdır. Bağırsak iyileştiğinde, emin olun eklemlerinizde de iyileşme hissedeceksiniz – bilim bunun işaretlerini veriyor.

  • Detoksifikasyon (Arınma) Desteği: Vücudunuzun toksinlerden arınmasına yardım etmek, enflamasyonu hafifletmenin bir diğer yolu. Öncelikle maruziyeti azaltmak gerekiyor: Temiz beslenerek (organik gıdalar tercih edip, işlenmiş paketli gıdaları keserek), temiz su içerek, soluduğunuz havayı iyileştirerek (evde hava filtreleri kullanmak, sigara dumanından uzak durmak) başlayabilirsiniz. Ardından, vücudun detoks organlarını desteklemek önemli. Karaciğer dostu besinler (brokoli, enginar, yeşil yapraklı sebzeler, sarımsak, soğan vb.) tüketmek ve yeterli su içmek basit ama etkili adımlar. Bazı bütüncül tedavi protokollerinde süt devedikeni (milk thistle), enginar ekstresi, N-asetil sistein (NAC) gibi takviyelerle karaciğerin detoks kapasitesi artırılır. Terleme de harika bir detoks yoludur; düzenli egzersiz yaparak terlemek veya sauna kullanmak (kontrendikasyon yoksa) vücuttan ağır metalleri ve kimyasalları atmaya yardımcı olabilir. Ağır metal seviyeleriniz yüksek saptandıysa, doktorunuzun önerisiyle şelasyon tedavileri de bir seçenek olabilir. Tüm bu adımlar sayesinde vücudun toksik yükü azaldıkça, bağışıklık sistemi de daha sakin ve dengeli çalışmaya başlayacaktır.

  • Stres Yönetimi ve Ruhsal Destek: Stresi tamamen hayatımızdan çıkaramasak da ona verdiğimiz cevabı değiştirebiliriz. Düzenli gevşeme egzersizleri yapmak, örneğin meditasyon veya yoga ile uğraşmak, size çok yardımcı olabilir. Klinik araştırmalar, yoga ve tai chi gibi zihin-beden pratiklerinin romatoid artrit hastalarında eklem ağrısı ve depresyon skorlarını iyileştirdiğini gösteriyor. Her gün 10-15 dakikalık nefes egzersizi, rehberli meditasyon dinleme, doğada yürüyüş yapma gibi aktiviteler sinir sisteminizi rahatlatıp iltihaplı sitokinlerin üretimini azaltabilir. Eğer yoğun bir yaşamınız varsa, belki de romatizmanız size “Biraz yavaşla ve kendine zaman ayır” demek istiyor olabilir Mümkünse bir psikolog veya danışmandan da destek almak, kronik hastalıkla başa çıkma becerilerinizi artıracaktır. Unutmayın, ruh haliniz düzelirse vücudunuz da peşinden gelecektir.

  • Uyku Hijyeninin Sağlanması: Kaliteli bir uyku, en doğal “ilaçlardan” biridir. Bunun için öncelikle uyku ortamınızı ve alışkanlıklarınızı düzenleyin. Her gün aynı saatlerde yatıp kalkmaya özen gösterin, yatak odanızı serin, karanlık ve sessiz tutun, uyumadan önce telefon/ekran ışığından kaçının. Ilık bir duş almak veya rahatlatıcı bitki çayları (papatya, melisa gibi) içmek uykuya geçişi kolaylaştırabilir. Eğer ağrılar uyumanıza engel oluyorsa, doktorunuzla konuşarak gece düşük doz ağrı kesici planlaması yapabilir veya bitkisel birkaç desteği (ör. melatonin, pasiflora ekstresi) deneyebilirsiniz. Çoğu romatizma hastası, iyi bir uykunun ertesi gün ağrılarını bile azalttığını fark eder. Bu bir tesadüf değil; uyku sırasında salgılanan büyüme hormonu ve melatonin, güçlü anti-inflamatuar etkilere sahiptir. Düzenli ve dinlendirici uyku alışkanlığı oturdukça, kışın o bitkin, ağrılı sabahlara veda edebilirsiniz.

  • Vitamin ve Mineral Takviyeleri: Kan tahlillerinizde eksik bulunan veya optimalden düşük olan değerler mutlaka tamamlanmalıdır. D vitamini bunların başında gelir – ben , romatizma hastalarının D vitamini seviyelerinin 50 ng/mL civarında olmasını hedefliyorum. 


    .B12 vitamini düşükse metil-B12 formlarıyla yerine konmalı; folik asit, B6 gibi vitaminler de gerekirse eklenmeli (özellikle metotreksat kullanıyorsanız bu vitaminler önem kazanır). Omega-3 yağ asitleri (balık yağı) güçlü doğal iltihap azaltıcılardır; eklem sertliğinde azalma sağlayabilirler. Magnezyum desteği kas gevşetip uykuya katkı sunabilir. Çinko, selenyum, C ve E vitaminleri bağışıklık fonksiyonlarını destekleyip oksidatif stresi azaltır. Her takviyenin kişiye uygun dozu ve formu farklı olabileceği için, bu süreci bir hekim rehberliğinde yürütmek en doğrusudur. Ancak sonuçta, vücudunuzun eksiklerini tamamladığınızda hem kendinizi daha enerjik hisseder hem de iltihapla mücadelede bir adım öne geçmiş olursunuz.
  • Fiziksel Aktivite ve Terapi: Bütüncül tedavinin önemli bir parçası da hareketli olmaktır. Eklemler hareket ettikçe eklem sıvısı dolaşır, kıkırdak beslenir ve inflamatuar artıklar temizlenir. Tabii ki alevli dönemlerde zorlayıcı egzersiz yapamazsınız, ancak günde 20-30 dakikalık hafif-orta şiddette hareket (yürüme, esneme egzersizleri, yüzme imkanı varsa yüzme) bile fark yaratır. Kliniğimizde çalışan osteopat ve fizyoterapistler ihtiyaç halinde eklem koruma tekniklerini ve doğru egzersizleri size öğretebilir. Önemli olan, eklemlerin tamamen hareketsiz kalmasına izin vermemektir. Bol hareket aynı zamanda endorfin salgılatarak doğal bir ağrı kesici etki de yapacaktır.

Yukarıdaki adımlar, her romatizma hastası için kişiselleştirilerek uygulanır. Kimi hastada öncelik bağırsak tedavisiyken, kiminde ağır metal detoksu veya yoğun stresle başa çıkmak öncelikli olabilir. Bütüncül tıp hekimi, sizin hikayenizi ve tahlillerinizi derinlemesine değerlendirerek bir “kök nedenler haritası” çıkarır ve ardından bu haritaya yönelik kapsamlı bir plan oluşturur. Bu plan, konvansiyonel tedavinize engel değil, tam tersi onun başarı şansını artıran bir destektir.

Gerçek İyileşme Mümkün

Romatizmal hastalıklarda amaç, sadece hastayı "idare ettirmek" değil; kök nedenleri ortadan kaldırarak yaşam kalitesini yükseltmek, bedenin bozulan iç dengesini yeniden kurmak olmalıdır.
Bunu ilaçlar tek başına yapamaz. Ama doğru bir planlama, kişiye özel bir yaklaşım ve bedenin doğal iyileşme kapasitesine saygı göstererek oluşturulan bütüncül bir yol haritası ile bu mümkündür.

Bütüncül tıp yaklaşımı, sizi sadece bir eklem röntgeni veya kan tahlili sonucu olarak değil, tüm yaşam koşullarınızla beraber bir bütün olarak ele alır. Yukarıda detaylandırdığımız bağırsak sağlığı, beslenme, stres, uyku, toksin maruziyeti gibi faktörler, belki de yıllardır çözülemeyen romatizma denkleminizde eksik parça olabilir. Bu parçaları yerine koymaya başladığınızda, vücudunuzun kendini onarma kapasitesine şaşıracaksınız.

Elbette bu, bir mucize vaadi değildir; kronik hastalıkların yönetimi emek ve sabır ister. Bütüncül tedavi de sihirli bir değnek gibi anında her şeyi düzeltmez. Ancak zaman içinde, kök nedenlere yönelik yaptığınız her değişiklik, aldığınız her önlem, üst üste konan taşlar misali sağlam bir temel inşa eder. Bu temel üzerinde, daha az ağrılı, daha hareketli ve enerjik bir hayat mümkündür. Üstelik bu yaklaşım, sadece eklemlerinize değil, tüm sağlığınıza iyi gelir; sindirimden cilde, ruh halinden uykuya kadar geniş bir iyilik hali sağlar.

Her bireyin hastalığı farklı seyreder, o yüzden tedavisi de kişiye özel olmalıdır. Bütüncül tıp tam da bunu yapar: Sizin yaşam tarzınıza, genetiğinize, çevrenize uygun bir yol haritası çizer. Kış mevsimi artık kabusunuz olmasın; belki de bu kışı, yıllardır ilk defa rahat ellerle, dizlerle geçirebilirsiniz.

Unutmayın, “Sağlık, sadece hasta olmamak değil; bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir.” Romatizmal hastalıklarla mücadelede de hedefimiz tam olarak bu olmalı. İlaçlar elbette gerekecek, ama bunun yanında yaşamımızı bütünüyle şifaya uygun hale getirdiğimizde, kontrol yeniden sizin elinize geçecek. Vücudunuzun verdiği sinyalleri bütüncül bir gözle değerlendirip kök nedenlere indiğinizde, inanın şikayetleriniz de birer birer azalacaktır.